başyazıya geri dön
2017 yılında kurulan Micacchi Architecture, Anatolia'nın Türkiye'deki yeni üretim tesisini tasarlayan Kanadalı avangart bir stüdyo. Bu 200.000 m2 büyüklüğündeki tesis 2023 yılında hizmete girme yolunda ilerlemektedir ve dünyanın en büyük ve teknolojik açıdan en gelişmiş tesislerinden biri olacaktır. Anatolia'nın tasarım ve detay tutkusunu yansıtan mimari bir başyapıt yaratılmasına önem verilmiştir. Yaratıcılığa ve yeniliğe ilham vermeye ve nihayetinde Karo ve Taş endüstrisinin sınırlarını zorlamaya odaklanacaktır. İlham verici tasarımın arkasındaki Stüdyo ile tanışalım.
Türkiye tesisi basit bir kelimeye dayanan önemli bir projedir: Kalite.
MA: Evet, yüksek bir spesifikasyona göre inşa ediyoruz, hassas hizalamalar ve binanın inşasını kolaylaştırmayan malzemeler talep ediyoruz. Mimarlık çoğu zaman kolay değildir ve bu zorluğa hazır bir ekiple çalıştığımız için oldukça heyecanlıyız. Bu bina şirketin araştırma ve geliştirme ekibine ve en gelişmiş üretim sistemlerine ev sahipliği yapacağından, binanın bu yenilikçilik ruhunu ve - tabii ki - üstün kaliteyi yansıtması gerekiyor.
Bize proje hakkında daha fazla bilgi verin.
MA: Bina çok uzun ve doğrusal ve biz de bu yatay çizgileri vurgulamaya özen gösterdik. Binanın omurgası, ön ve arka yarıları ayıran 3 katlı büyük bir taş duvardır. Bu taş duvar, bina boyunca uzanan uzun doğrusal bir tavan penceresi ile aydınlatılmaktadır.
Binayı geliştirmek için kullandığımız yazılım, bina içinde seyahat etmenin nasıl bir şey olacağına dair gerçekçi videolar oluşturmamızı sağladı ve bu, ziyaretçilerin veya ofis personelinin deneyimini anlamamıza yardımcı olmak için çok yararlı bir araç haline geldi. Ziyaretçi yolunu yeniden oluşturmak istedik ve bu bizi birçok değişiklik yapmaya yönlendirdi. Ziyaretçilerin camın arkasındaki araştırmaları görebilecekleri Jurassic Park'ı hayal ettik ve ilginç laboratuvar çalışmalarını ziyaretçiler için sergilenecek şekilde düzenledik. Gelecekteki ofis personeli için özel bir empati kurduk ve tüm masaların ya dağlık manzaraya ya da ağaçlarla dolu avlulara bakmasını sağlamak istedik. Binanın içinde ilerlerken köprülerden geçilecek, cam çatılı çift yükseklikli mekanlardan geçilecek ve su altında gidiliyormuş izlenimi vermek üzere göletin üzerinde uzun bir penceresi olan bir merdivenden inilecektir.
Binayı tasarlarken nelere odaklandınız?
MA: Çok fazla doğal ışık ve yeşilliklerle dolu iç avlulara bakan manzaraları sunmaya odaklandık.
Anatolia ile işbirliğiniz nasıl ortaya çıktı?
MA: Projeye tipik bir dizi kriterle başladık ve oldukça radikal fikirleri savunduk, görünüşe göre bunlara açıktılar. Örneğin, bina boyunca uzanan çatı pencereleri veya bir göletin üzerine çıkan toplantı odaları, ancak bu fikirler sadece teşvik edici nitelikteydi. Genellikle, ofis binaları temel tasarım düşüncesi olarak belirli ekonomilerle tasarlanır, ancak bizim odak noktamız daha çok mekanın karakteri veya kalitesi etrafında şekillendi.
Ofis alanı - ve showroom - konut dünyasına yakın, ince ve şık detaylara sahiptir.
MA: Fotojenik bir bina ya da mekanların içinden geçerken fotojenik anlar dizisi yaratmak istedik. Genellikle, özel bir evde veya daha küçük ölçekli bir binada bu anlardan birkaçını yaratabiliriz, ancak daha büyük ölçekli bir binada bu karakteri yeniden yarattığımızı düşünüyoruz.
Yeni nesil karolar ve yüzeyler mimari ve iç tasarım dünyasında devrim yaratıyor. Bugünkü çalışmalarınızı nasıl etkiliyorlar?
MA: Geniş formatlı porselen plakalar özellikle ilgi çekicidir. Peter Zumthor'un padavra kaplı camdan bir örtü ile inşa ettiği 'Kunsthaus Bregenz'e her zaman hayranlık duymuşumdur. Bir binanın dış cephesinde büyük formatlı porselen karoların, benzer bir padavra kaplı veya "balık pulu" yağmur perdesinde kullanılması ilginç olabilir.
